Saatin alarmı çalıyor yine, hayır ya biraz daha uyumak istiyorum. Gözlerimi açmaya çalıştım ve saate baktığımda ''olamaz'' diye bağırdığımı hatırlıyorum. Sadece 5 dakika ertelemiştim yok ertelememişim, yeni alarm kurmuşum hem de saat 9:00'a. Bu sefer nasıl açıklayacaktım. Yataktan kalkayım derken yere düştüm, zaten hep düşüyorum. Nasıl hazırlandım, nasıl koşturdum evin içinde size anlatamam, halimi görseniz güleceğinize eminim. Bugün otobüse yetiştim. Hiçbir şey yemediğim için biraz başım dönüyordu ama iyiydim, dergiye gider gitmez bir şeyler yerdim, tabii hala bir işim varsa. İçimde hem bir neşe, bir coşku vardı bugün ama bir yandan da geç kaldığım için stresliydim. Ruh halim her zaman olduğu gibi bana oyun oynamakta çok iyiydi.
Ofisten içeri adımımı attım ve yeni bir güne başlıyoruz dedim içimden.
''Günaaydın herkese, kolay gelsin.''
''Günaydın, bu sefer kesin kovuldun.'' dedi aynı anda Aylin ve Kaan yüzüme bakarak, bir yandan da kahkaha atıyorlardı. Bu cümleyi planlamışlardı sanırım.
''İkiniz de bu sabah ne kadar tatlısınız. Ecem Hanım nerede?''
''Daha gelmedi, bir toplantısı varmış, şanslısın. Sen onlara bakma, eğleniyorlar. Sen iyi misin? Yine saatin alarmını kapattın değil mi?'' dedi Can gülümseyerek.
''Alarmı kapatmakla kalmadım, daha ileriye kurmuşum, iyiyim sağol ama hemen bir şeyler yemem gerekiyor.''
''Bugün gerçekten şanslı günündesin ben poğaça yapıp getirmiştim. Bu arada şaka yapıyoruz, alınma, seni ne kadar sevdiğimizi biliyorsun.'' dedi Aylin gülümseyerek.
''Poğaçaya hiç hayır diyemeyeceğim şu durumda, ayrıca beni çok sevdiğinizi ve ofisin en tatlı kızı olduğumu biliyorum.'' dedim ve masama oturup poğaçamı yerken yazıma göz gezdirmeye başladım.
''Yine çok bunaldığım anlardan biri. Az önce yemek yerken ağlamaya başladım. Psikolojim bozuldu iyice. Yemeği tek başıma yediğim için problem olmadı, kimseye niçin ağladığımı anlatmak istemiyorum. Biri görse anlatsam ne olacak ki, herkes kendi bakış açısıyla baktığı için beni haksız çıkaracaklarına o kadar eminim ki. Yemeği tek başına yemenin iyi yönlerini de görmüş olduk. Boğuldum, artık nasıl davranacağımı, ne yapacağımı bilmiyorum. Ben kendime yardım edemezken kimden yardım isteyebilirim. Dizileri seyrettiğimde karakterlerin hep bir kurtarıcısı oluyor. Yine mi dizi film diyeceksiniz. Seviyorum dizileri, filmleri. Psikolojik olarak oradaki karakterleri kendimle özdeşleştiriyorum sanırım. Ben bu aralar öyle bir kurtarıcı beklentisine girdim. Saçma değil mi? Dizilerde saçma olmuyor, ben söyleyince neden saçma olsun. Kurtarıcı derken aşktan söz etmiyorum. Gerçekten yardım eden, iyiliğini isteyen kurtarıcılardan söz ediyorum. Siz isterseniz buna peri, büyücü, sihirbaz filan deyin. Ben insan diyorum ama gerçekten insan olan birinden söz ediyorum. Çıkarı olmayan biri. Dünyada böyle insan pek kalmadı farkındayım. Hayaller sınırsız değil mi?
Aynanın karşısına geçtim ve başladım hayal kurmaya, gizli labirentimin içinde dolaşmayı seviyorum. Hayal, hayal kurmayı ve adını yaşatmayı seviyor. Yine o elbise üstümde, ben o elbiseyi sevmiyorum ama başka elbise yok gizli labirentte dolaşırken. Buraya gelince biraz rahatladım, yüzüm gülmeye başladı. Keşke yüzüm hep böyle gülse, sorunlarım tamamen bitse, rahat bir nefes alsam, uykularım düzene girse, güzel rüyalar görsem...
Herkesi idare etmeye çalışmaktan yoruldum. Herkes iyi olsun, kimse bir şeyi yanlış anlamasın, konuştuğum kelimeleri düzgünce seçeyim, dikkat edeyim... Bütün bunların ne kadar zor olduğunu anlatamam. Bir de seninle konuşmaya başlayınca insanların hemen söylediği başka bir cümle; ''sen de her şeyi çok kafana takıyorsun, psikolojin bozulmuş.'' Bu cümleyi her duyduğumda imdat diye bağırmak istiyorum. Evet ağır şeyler yaşadım, hala etkileri devam ediyor ve bütün bunlar bir anda atlatılmıyor. Bir de iyileştirmeniz gereken başka biri varken kendinizi ihmal ediyorsunuz. Karşınızdaki kişi kurban rolüne girdi mi her şey bitiyor. İnanın ne yaparsanız yapın bir şeyler düzelmiyor. Sanırım kabullenmek gerekiyor. Ben orada yanlış yapıyorum. Sonu nereye kadar gidecek? Ben daha ne kadar sağlıklı kalmaya çalışabilirim hiçbir fikrim yok. Aynanın içinde fazla kaldım sanırım, böyle devam ederse bu gizli labirentten çıkamayacağım. Bu labirentin sonunda farklı bir hayat var mı acaba? Böyle ödül gibi bir şey, geçen gün söz etmiştim size. Labirentin bana vermek istediği mesaj ne? Dolaşırken düşünüyorum ve eski bir defter görüyorum, defteri alıp almamakta kararsızım. Merakıma engel olamıyorum ve yere eğilip alıyorum ve o sırada defter bana gülümsüyor sanki. Korkuyorum bir anda ve tam sayfalara bakacakken vazgeçiyorum. Gülümseyen bir defterden neden vazgeçiyorum? İşte bu sorunun cevabı yok bende. Bugün değil, bugün bakamam, içimde bir huzursuzluk oluştu. Aynanın karşısından aniden kalktım, beni nelerin beklediğini bilmiyorum. Defterde neler olduğunu merak ettim. Kendi yazdığım bir defteri görmüş olabilir miyim? Başka biri bana mesaj vermek için bırakmış olabilir...''
Yazıyı yazarken o kadar çok silip baştan yazdım ki, yazdığımı beğenmem gerçekten zor. Önce benim beğenmem gerekiyor ki Ecem Hanım'a öyle sunayım, içime sinmesi gerekiyor. Bence güzel oldu, biraz daha mı baksam? En iyisi ara vermek ve sihirli çekmecemi açıp sakladığım çikolatalardan yemek, daha iyi hissedeceğime eminim.
Bütün bu düşüncelerle rahatlamış bir halde çikolatamı yerken Ecem Hanım'ın geldiğini gördüm ve elimdeki çikolatayı çekmeceye nasıl fırlattığımı tahmin edemezsiniz. Benim masama doğru geliyor. Hayır, hayır şimdi olmaz, şu an konuşmaya hiç hazır değilim.
''Hayal, yazının ikinci bölümünü bitirdin mi?''
Bir an ikimiz de birbirimizin yüzüne baktık, kısa bir sessizlik oldu. Sonrasında kendimi toparlamaya çalıştım. Aslında susmam için bir neden yoktu. Yazıyı bitirmiştim, sadece üstünden tekrar geçmek gerekiyordu.
''Bitirdim Ecem Hanım, tekrar bakıp size öyle getirmek istedim.'' dedim zoraki bir gülümsemeyle.
''5 dakika içinde bekliyorum, beraber bakalım. Ayrıca şu ağzının kenarındaki çikolatayı sil ve biraz ara ver abur cubura, hiç sağlıklı beslenmiyorsun.'' dedi gülümseyerek tatlı bir sesle.
Ecem Hanım odasına doğru giderken arkadaşlarım bana bakıp gülmeye başladı. Aylin gülerek, ''istersen yarım kalan çikolatanı bitir, aklın kalmasın.'' dedi. Bir anda ben de gülmeye başladım, çalışma arkadaşlarımı seviyordum, hepsi de her zaman yanımda olup bana yardımcı olmuşlardır. Masadaki kağıtları aldım ve odaya doğru yürümeye başladım. Neden bu odaya her gittiğimde strese giriyordum. Stresli olunca da istediğim gibi konuşamıyordum. Kapıyı çaldım içeri girdim ve kağıtları masaya bırakıp, odadaki en sevdiğim mavi koltuğa oturdum. Ecem Hanım renkli biriydi. Öyle sıkıcı bir ofisi yoktu, masasındaki birçok şey renkliydi. Zürafa figürlü kalemliğine bayılırdım, masasının kenarında duran renkli defterlere. Yalnız bu kadar renkli bir odanın içinde insanın dikkatimi çeken başka bir şey vardı, o da siyah kaplı anahtarlı defter. Odadaki tek koyu renk eşya bu defterdi ve defterin içindekileri çok merak ediyordum. Anahtarı nerede acaba? Evet özel bir eşya, içinde ne yazıyor diye merak etmek doğru değil tabii ama bu konuda düşüncelerime engel olamıyordum. Bir gün o defteri okumayı çok isterim. Odaya girdiğimde o mavi koltukta oturmak iyi geliyordu bana. Bunun üzerimdeki psikolojik etkisini hala çözebilmiş değilim. Ecem Hanım'ın, ''hikayenin devamı da güzel olmuş ama sanki bir şeyler eksik, duyguyu biraz daha mı katsan? diye düşünüyorum. İlk bölümde daha bir duygu yoğunluğu vardı.'' dedi.
Hikayenin devamını beğenmesine sevinmiştim. Aslında biraz daha duygu katsam olur muydu bilmiyorum ama haklı olabilirdi. Yazı yazarken biraz fazla dağılıyordum. Kelimelerle ve bana çağrıştırdıkları anlamlarla kavga ediyordum beynimin içinde ve bu da yazıma pozitif veya negatif şekilde yansıyordu.
''Üstünde biraz daha çalışabilirim, ya da 3. bölümü yazarken daha duygulu yazmaya çalışırım, beğenmenize sevindim. Biraz daha çalışayım üstünde o zaman.'' dedim. Odadan çıktığımda biraz daha rahatlamıştım. Son zamanlardaki stres yönetimim berbattı, beni aşıyordu artık düşüncelerim. Tabii ki çekmecemi açıp yeni bir çikolata aldım ve başımı kaldırdığım anda masamda kocaman bir kupa kahve görmemle kocaman gülümsemem yüzüme yayıldı.
''Seni gören savaştan çıktığını düşünür, şu haline bak. Kahve iyi gelir ama ben de çikolata isterim. Bir de hep böyle gül, yüzünü asma lütfen.'' dedi Can gülerek.
Can çok iyi kalpliydi ve herkese destek olurdu her zaman. Can'ın ofis içinde hepimize iyi gelen bir yanı vardı, bunu kabul etmek gerekiyor. Sanırım en çok bana iyi geliyor. Yine duygu karmaşasına girdim ve çıkamıyorum. Hayır hayır şimdi olmaz, bu düşüncelerden kurtulmam lazım. Can öylece yüzüme bakıp bir şeyler söylememi bekliyordu, benim düşündüğüm şeylere bak, bir kere de kendini rezil etme ama değil mi? Kalbimle savaşa girmekten yoruldum.
''Yine ne düşünüyorsun Hayal, daldın gittin. Ayrıca yüzün asıkken hiç çekilmiyorsun, bir daha kahve getirmem sana, lütfen gül artık.'' dedi.
''Ben de kendimi sevmiyorum bu halde, haklısın, kahve için çok teşekkür ederim. Sen de olmasan kimsenin kahve getireceği yok. Biraz fazla gerildim yazıya kötü bir tepki gelecek diye.
''Kötü tepki de gelse biraz kendini rahat bırakmayı öğrenmelisin, dünyanın sonu değil, baştan yazarsın, içine sinmeyen bölümü değiştirirsin. Bence sen çikolata yemediğin zaman kendini kötü hissediyorsun.'' dedi gülerek.
''Haklılık payın oldukça yüksek. Bu arada bugün ofiste kalıp biraz daha çalışacağım, erken çıkmayacağım. Yazıda düzeltmeler yapıp 3. bölüme başlarım.''
''Aylin de kalıyor bugün, yazıyı yetiştirememiş. Size iyi çalışmalar, ben rahatım bugün, Ecem Hanım ekstra bir iş vermedikçe hemen çıkmayı düşünüyorum. Hatta masama gidip son kalan işlerimi de bitireyim.''
Aslında Can'la konuşurken hissettiklerimi, içimdeki sıkıntıyı paylaşmak istedim ama yapamadım. İçimdeki güç beni ele geçirip engelledi, ben de o güce karşı koyamadım. Hikayeyi yazarken biraz olsun rahatlıyorum. Bir an önce başlasam iyi olacak. Kahvemden bir yudum aldım ve aklıma gelenleri yazmak için parmaklarım klavyede dans etmeye başladı. 3. bölümde neler ortaya çıkacak ben de merak etmeye başladım. Kendimi anlattığımı kimseye itiraf edemediğim bu hikayede kendimi merak ediyorum...
🎈Hikayenin ilk bölümünü okumak için tıklayabilirsiniz😊
🎈Görsel, Pinterest'ten alınmıştır😊
Yazıyı okurken birinci bölümü niye okumamışım diye de hayıflandım kendi kendime. Yazının sonunda linki görünce hemen girip birinci bölümü de keyifle okudum. Valla tüm övgüleri hakediyor hikayeniz. Akıcı bir dille yazılmış satırların birbirleriyle bağlantılı anlatımını zekice buldum. Çok beğendim hikayeyi. Devamını bekliyorum.
YanıtlaSilKaleminize, beyninize sağlık olsun.
Güzel yorumunuz için çok teşekkür ederim:))) Sözleriniz çok mutlu etti beni, hikaye okunduğu zaman etki bırakabiliyorsa ne mutlu bana, çok teşekkür ederim:)))
Sil1. bölümü çok önce yazmıştım, bayağı ara verince ondan dolayı doğal olarak görmemişsinizdir:) Ben geç yazdım bayağı:)
İnşallah kendimi tekrar hazır hissetmem çok uzun sürmez fazla ara vermeden yazabilirim:)))
Hikayenin 1. bölümünden geliyorum :) Öncelikle Can iyi ki var ve Hayal'e çok iyi geliyor...
YanıtlaSilYine akıcı, samimi bir dille yazılmış harika bir hikaye canım kalemine sağlık...
"Sen her şeyi çok kafana takıyorsun" diyenlere siz de pek rahatsınız pes doğrusu diyorum ben de :) Ayrıca içimden de çığlık atmak da istiyorum tabii...
Güzel yorumun için çok teşekkür ederim:)))
SilBen de o karakteri yazarken biraz daha yakın yazmaya çalıştım:) Hikayenin ilk bölümünü de ikinci bölümünü de beğenmene gerçekten çok sevindim, mutlu oldum canım:)))
Ne güzel söylüyorsun, ben de sinir oluyorum öyle diyenlere, çığlık atma hissi bana da gelmiyor değil:))) Çok tatlısın:)))
Aynalar insana görüntünün de ötesinde bir şeyleri gösteriyorlar. Benim de aynanın karşısında farklı bir dünyaya giden bir karakterim vardı. Bir Kelime Oyunu'nda yazmıştım onun hikayesini. Bir arkadaş edindiğini sanıyordu. Onu dinleyen, anlayan birini. Sonra bir bakıyordu ki karşısındaki aynaymış. :) Ben de yazarak çok şey öğrendim kendim hakkında. Yazmak da aynaya bakmak gibi sanki bir yerde. Kaleminize sağlık.
YanıtlaSilGüzel yorumun için çok teşekkür ederim:))) Aynaları çok seviyorum ve çok başka bir dünya gösterdiğini düşünüyorum. Yazmak çok başka, insanın kendini bulmasını sağlıyor kesinlikle:)
Siltaksan olmuyor takmasan olmuyor, kimse mutlu olmuyor, birini mutlu etmek kendini mutlu etmekten de zor artık :/ okuru çeken bir dil kullanmışsınız tebrik ederim :)
YanıtlaSilGüzel yorumun için çok teşekkür ederim:))) Evet birini mutlu etmek çok zor, ama önce kendin mutlu olacaksın:)
SilBeğenmene sevindim:)))
Yazıların çok güzel, samimi. Sanki günlük okuyor gibi hissediyorum. Zaman zaman hepimizin kafası dolu oluyor, gamsız olmak gerek bu hayatta. Onu da yapamıyoruz. Kalemine sağlık. :))
YanıtlaSilGüzel yorumun için çok teşekkür ederim:))) Evet bazen kafamız çok dolu oluyor. Beğenmene sevindim:)))
SilAyyy çook güzel, bayıldım, yazma konusunda gittikçe kendinizi geliştiriyorsunuz gerçekten, konuşmalar çok doğal, küçük detaylar çok tatlı, çok hoşuma gitti benim, elinize sağlık, sevgiler:)
YanıtlaSilYaaaa:)))) Böyle yorumları okuyunca hem aşırı mutlu oluyorum, hem de çok şımarıyorum:))))) Beğenmene çook mutlu oldum:))))
SilGüzel yorumun için çok teşekkür ederim:)))
Yazı güzel olmuş bence:)
YanıtlaSilGüzel yorumun için çok teşekkür ederim:))) Beğenmene çok sevindim:)))
Sil